Ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemedi Hafız Hasan. Öylesine bitkin, öylesine bezgin, öylesine perişandı ki… Ben sizden daha üzgün, daha kızgınım ama elden ne gelir? diyemedi, yalnızca Emir geldi, bundan sonra ezanı böyle okumak zorundayız. Sözleri döküldü dudaklarından. Kendi sesini kendisi bile tanıyamadı. Çevresindeki her şey dönüyordu âdeta. Ah kendimi bir evime atabilsem. diye düşündü.