«Bir adaletsizlik düşmanı olarak doğdum. En körpe yıllarımdan itibaren ne zaman hasta birini görsem, Tanrı'ya karşı deliye dönerdim ve ne zaman yoksulların acılarını görsem de, insanlara karşı. Fakirin kuru ekmeği, leziz yemeklerimi yemek için oturduğumda boğazıma takılırdı ve sakat çocuklar beni ağlatırdı. Tüm bunlarda soylu olmayan ne vardı ki? Yine de bakın görün, bu düşünceler beni nasıl çöküşe götürdü! Yıllar geçtikçe, kaybedenlere karşı bu tutku beni daha da sıkıca kuşattı. Krallarda nasıl bir umut vardı ki? Şimdi para içinde yüzen o iyice küpünü doldurmuş sınıflarda nasıl bir umut? Tarihin akışını incelemiştim. Sıradan insanın, günümüzün hâkiminin, soysuz, korkak ve cahil olduğunu biliyordum. Onun her çağda, hemen üstünde olanı alaşağı etmek ve aşağıda olanları haraca kesmek için birleştiğini görmüştüm. Cahilliği, biliyordum ki sonunda yıkımını getirecekti. Günlerinin sayılı olduğunu biliyordum ama nasıl beklerdim? Fakir çocuğun yağmurda titremesine nasıl izin verirdim? Daha iyi günler gelmekteydi gerçekten de ama çocuk daha önce ölecekti. Heyhat! Ekselansları, kesinlikle hiç de yüce gönüllükten uzak denemeyecek bir sabırsızlıkla, bu adaletsiz ve lanetli toplumun düşmanlarının arasına girdim.»
Kitaptan