Fakat bu güzel şöhret lekesiz değildir. Süleyman’ın belki de Türk İmparatorluğu’nu gelecekteki gerileyişinde sorumlu tutulacağı yönler de vardır. Bu durum 1623’de risalesini yazan Türk tarihçisi Koçi Bey’in pek kesin bir değerlendirmesidir: “Rahmetli olup Allah’ın affına kavuşmuş olan Sultan Süleyman Han zamanlarında dünyanın karışıklığına sebep olan hususlar şunlardır: Kendisi divan başkanlığını kaldırdı. Giderek öyle oldu ki, padişah askerleri bırak, beyler ve beylerbeyini bile tanımaz oldu. İkinci sebep; Harem-i Has hadımlarından silahtarı olan İbrahim Paşa’yı aniden veziriazam yapıp, önceki prensibi gözetmedi. Giderek her padişah hususi kölelerini ileri çıkarıp az zamanda veziriazam yaptı. O gibiler dünyanın işlerini bilmeyip, padişahın iltifatıyla gururlanarak, iş bilenlere de sormaya tenezzül etmedikleri ve tam bir gaflette kaldıklarından düzen bozuldu. Üçüncü sebep; kızı Mihrimah Sultan’ı, Rüstem Paşa’ya verip veziriazam yaptı. Bakışları mükemmel olup muradına ererek, atalarının zamanında fethedilmiş memleketlerden o kadar köyler ele geçirdi ki, çeşitli kabilelerin krallarına hazineler kazandırırdı. Onlar da bazı hayrat yapıp çocuklarına vakfettiler. Hâlâ her sene o vakıftan yüz yük kadar akçe geliyordu. O gibi sultanların hasları öldüğü zaman devletin hasları olarak alınırken sonra gelenler dahi vakfetmeye başladı. Şeriatın zıttına olarak Müslümanların hazinesi olan bu haslar telef olup, sevap alayım derken vebale girdiler. Dördüncü sebep; Müslümanların hazinesi olan padişahın hasları ve mukataaları, Rüstem Paşa çalışmak için şeriata aykırı olarak iltizama verip, iltizamı namuslu eminler kabul etmediklerinden, namussuz ve günahkâr Yahudi eminlerin ellerine geçmesiyle birlikte mukataa ve padişahın haslarına ait köylerin harap olmasına sebep oldu. Beşinci sebep; rahmetli ve affa kavuşmuş olan padişahın, hazinenin bolluğunu görerek süs ve şöhreti arttırmasıyla birlikte, vezirlerin de onlara uyarak, ‘insanlar, krallarının dini üzeredir’ esası üzere bütün halk süse ve israfa düştü. Bir müddet sonra öyle oldu ki, makam sahiplerinin ürünü ve halkın çalışması ekmek parasına yetişmeyip, zulüm ve haksızlık yapmaya mecbur oldular. Haksızlık ile dünya harap oldu. Osmanlı Devleti’nde, şöhret ve süse düşkünlük kadar zararı bulaşıcı alışkanlık yoktur.77