İbrahimî modelde mülk, yani egemenlik Allah'ındır ve kullanımı onun adına kamuya aittir. İktidar ise toprağın değil, halk(sürü/toplum)'ın üzerinde kuruludur ve halkın sorumluğunu taşır. Greko-Latin modelde mülkün korunması birincil amaç iken, İbrahimî modelde birincil amaç toplumun selametidir ve adaletin tahakkukudur. Greko-Latin modelde esas olan egemenlik ve egemenliğin korunması iken, İbrahimî modelde esas olan toplumsal sorumluluktur ve bu her ferdin selametini de kapsayan, maddi olduğu kadar manevi bir sorumluluktur. Greko-Latin modelde toplumu oluşturan kurucu söz ya da ilke mitolojik iken, İbrahimî modelde bu, Hakikatin seslenişi(vahiy)'dir. Mitoloji geleneksel bir yolla ataların yurdunda ikamete ve egemenliğe çağırırken, hakikatin seslenişi vahyin diliyle açığa çıkan ama sınırlamayan (şimdiye ve buraya aitleştirilemeyen ) bir seferberlik çağrısıdır. Kısacası Greko-Latin modelde egemenlik devlete aitken ve buradaki siyaset devlet merkezli iken, Kudüs-Mekke modelinde egemenlik topluma aittir, yani toplum merkezlidir.
Bu çalışma, elbette ki bir başlangıç değil. Sadece sürdürülmekte olan bir sürece ve yürüyüşe dair çıkarımlar. Söylemlerin bir eyleme dönüşmesi için seslerin çoğalması ve çoksesli bir dilin oluşmasına ihtiyacımız var. Yollar kadar patikalara, koşular kadar yürüyüşlere, diller kadar düşüncelere. Ama her şeyden önce bir insan olduğumuzu, insan olmanın temel koşulunun ise vahşetten medeniliğe doğru bir gidişat içerisinde olmaklığımız olduğunu hiç unutmaksızın ve hiç umudumuzu kaybetmeden, sadece sözün gücüne inanarak, onu ise şiddete dönüştürmeksizin, sabırla ve selametle…