Sami Paşa’dır ve yazar da babasına atfen Samipaşazade olarak anılmıştır. Samipaşazade Sezâi’nin: “Pederimin yüz kişiye ikametgâh olan konağında tertip edilmiş derslerimizi bitirdikten sonra…” sözünden de anlaşılacağı gibi, zamanının entelektüel çevrelerinin sıkça ziyaret ettiği kalabalık bir konakta büyümüş ve burada Farsça, Fransızca, Arapça ve Almanca öğrenme imkânı bulmuştur. Sezai Bey’in edebiyata karşı ilgisi de kuvvetli bir edebiyat mahfili olan bu konakta başlamıştır. Edebiyat Tarihçisi Fevziye Abdullah’ın aktardığına göre Sami Paşa, oğlu Sezai Beyle birlikte Abdülhak Hamit’e bu konakta Hafız’ın Divan’ını okutasıymış.
Samipaşazade Sezai 1880’de memuriyete girmiş ve daha sonra Londra elçiliğinde görev almıştır. Londra’da dört yıl kalıp bu süre zarfında Batı edebiyatını yakından takip etmiştir. Eserlerinin yekûnu fazla tutmasa da, en önemli eseri sayabileceğimiz Sergüzeşt isimli romanı Türk romanının mihenk taşlarından biri olmuştur. Samipaşazade, Sergüzeşt’in yayınlanmasından sonra göz hapsinde olduğu vehmine kapılarak 1901’de Paris’e gitmiş ve II. Meşrutiyet’in ilanına kadar orada ikamet etmiştir. Paris’te Jöntürklerle tanışıp, İttihat ve Terakki’ye katılmıştır. Meşrutiyet’in ilanı ile yurda dönmüş, daha sonra Madrid elçisi olarak atanmıştır. I. Dünya Savaşı başlayınca İsviçre’ye gidip savaş bitene kadar aynı yerde yaşamını sürdürmüştür. 1921’de ise henüz yaş haddi dolmamışken emekliye sevk edilmiştir