Cenaze alayı ormanın içine doğru ilerlerken, Fogg, generale ‘Sutte’nin ne olduğunu sordu.
“Bu bir tür kurban verme ayinidir.” dedi general, “Bunda değişik olan şey, kurbanın bu işe gönüllü olmasıdır. O genç kadın, sabahın ilk ışıklariyla beraber yakılacak.”
Passepartout kendini tutamayıp, “Vay alçaklar!” diye bağırdı. “Peki o cenaze neydi o zaman?”
Bu soruya kılavuz cevap verdi: “O kadının kocası olan prens. O öldü diye kadın da yakılarak öldürülecek.”
General, “Hindistan’ın birçok yerinde bu adet kalktı ama demek ki burada hâlâ uygulanıyor.” dedi üzüntüyle.
Passepartout de büyük bir üzüntüyle bir daha sordu: “Yani o zavallı kadın diri diri yakılacak mı gerçekten?”
“Maalesef evet! Bu tabii onun isteğiyle gerçekleşecek. Ama bunu kabul etmezse adamın akrabaları onu yaşadığına bin pişman ederler hayatı boyunca. Bütün ömrünü kafası traş edilmiş bir şekilde, günde ancak bir avuç pirinç yiyerek geçirmek zorunda kalacak. Onu kimsesiz bir köpek gibi bir köşeye atıp en ağır hakaretlerle aşağılayacaklar. Ve o da o köşede hasta bir köpek gibi sürünerek ölecek. Kendi isteğiyle ölümü seçmesinin nedeni de bu zaten.”